Tanpınar Hakkında-III




Tanpınar mektuplarında Camus için "ruhunu muharebe meydanı yapmış olanlardan" der.  "Yaşadığım Gibi"de Baudelaire için "nefsine karşı hiç bir muvazaayı kabul etmeyecek kadar zalimdi" diye yazan da Tanpınar'dır.

İç buhran, çelişki ve trajediyi iyi yazarlığın kumaşı, güzel edebiyatı inşa edecek emeğin tezahürü olarak görüyordu Tanpınar.

Fakat Baudelaire ve Camus için söylediklerini aynı şekilde Tanpınar için de ileri sürebilir miyiz?

Tanpınar'ın en önemli özelliklerinden biri, ruhunu muharebe meydanı yapmak veya nefsine karşı hiçbir muvazaayı kabul etmeyecek kadar zalim olmaktan ziyade, kendini tanımaktı. Hatta kendini tanıma ya da kendini başkalarının ölçüleriyle de anlama hususiyeti, onun yazdığı edebiyat portrelerinin ve genellikle ihmal edilmiş "Yahya Kemal" gibi monografilerin sağlamlığının dayanağı sayılmalı. Bu portreler ve monografiler, kişilerini çağlarının tarihsel koşulları, olayları ve zihniyetlerinin içine yerleştirerek anlamaya, kişilerine çoğu zaman hem kendileri hem de çağdaşlarının ölçüleriyle yaklaşıp tanımaya çalışırlar. "On Dokuzuncu Yüzyıl Edebiyat Tarihi"ndeki portreler, yazarının kendisini tanıma denemeleridir aynı zamanda. Tanpınar'ın kendini tanıma serüveni her bir portreye sızar.

Dolayısıyla, Baudelaire ve Camus için sorulan sorunun yanıtının olumsuz olacağını bizzat Tanpınar da biliyordu hiç kuşkusuz.

Tanpınar büyük bir ihtimalle kendi "trajedi"sinin bir kültürel trajedi olduğunu düşünüyordu.

İki tür trajedi vardı ona göre: Biri Baudelaire ve Camus'da gördüğü daha varoluşsal ve/ya kozmik olan tür, diğeri ise "Batı-dışı" toplumlarda zuhur eden kültürel trajedi. Tanpınar'ın ilk yorumcularının farkettiği kültürel "huzursuzluğu" aslında böyle bir kültürel trajedi varsayımına dayanıyordu.

Popular Posts