Tanpınar Hakkında-II


"Evvelki gün Saint-Germain’de elime, bir reklâm tutuşturdular. Paris’in ilk kahvesi olan Procope yeniden açılmış. Diderot’nun, bütün aksiklopedistlerin oturdukları masalarda oturabilecekmişiz. Gece birkaç dostla gittik, hissemize Voltaire’in masası düşmüştü. Onun içimizdeki bakışları arasında yemeğimizi yedik ve kahvelerimizi içtik. Regence’in tamir yüzünden hâlâ kapalı olması ne fena! İşe başlamışken pekâlâ yarın da öğle yemeğini Napoleon’un gençliğinde sık sık gittiği bu kahvede yerdim. Galiba Voltaire’i, Diderot’yu, Napoleon’u hiç düşünmeden hatırlamak için en iyi çarelerden biri de budur. Bununla beraber bu eski kahvenin...hiç olmazsa adının ayakta durmasında, tıpkı iki asır evvel olduğu gibi, bir takım insanların oraya gene kahve olarak gidebilmesinde hayatı zenginleştiren ve insanı destekliyen bir şey var. Bizde olsaydı evvelâ kahvelikten çıkardı, berber, muhallebici dükkânı, bugünlerde banka şubesi yapar, daha sonra da bir çaresini bulur, belki de Voltaire’in ve arkadaşlarının hâtırasına saygı göstermek için yıkardık". 

                                                                                                 Ahmet Hamdi Tanpınar, Yaşadığım Gibi 

Tanpınar'ın Paris St. Germain'deki meşhur Cafe Procope vesilesiyle söyledikleri bizdeki ekstra modernleşmenin trajik hoyratlığını ifade etmesi açısından mânidar.

Fakat şu da bir vakıa ki, Tanpınar Batı'yı çoğu zaman konsolide olmuş bir kanon ve gelenek gibi telakki eder. Oysa, Diderot'nun Procope masasına karşılık, ne kendisi ne de -18. yüzyılın en ciddi düşünsel faaliyetlerinden biri olan- Ansiklopedi çevresindeki en önemli yazarlardan Holbach ve Helvetius Pantheon'da bir anıt mezara sahiptir.

Pantheon, 18. asrın bu mekanik materyalist, ateist ve hazcı düşünürlerinden ziyade Voltaire gibi bir deist, Rousseau gibi Robespiyer'in taptığı ve kendisinden bir sivil din türettiği bir filozof ve Victor Hugo gibi bir milli yazarın anıt mezarları üzerinde durur; radikal Aydınlanmacıların değil...

Hiçbir gelenek ve kanon mutlak bütünleşme derecesine ulaşamaz. Neyin kanon olup neyin olmayacağına dair her tarihsel anda süregiden mücadele, kanonları olmuş bitmiş doktriner yapılar gibi değil (bir tür) pratikler olarak düşünmeyi gerektirir.

Bunun içinse, bu ülkede Doğu-Batı meselesi hakkında kafa yormuş en üretken zihinlerden biri olsa bile, Tanpınar'la yetinmemek, kanonların ("yüksek") kültürün inşa edilmesindeki rollerini eleştirel bir biçimde analiz eden başka yaklaşımlara yönelmekte hayır var...

Popular Posts